BEGONVİL SOKAĞI HİKAYELERİ (CANEVİ)

4/06/2016

                        SEVGİ-HİKAYELERİ

Git mutlu olacaksan beni düşünme
Sen iyi bak kendine beni dert etme
Önce beni bir dinle bir bak halime
Beni böyle bırak git git gidebilirsen...

Radyodan yayılan şarkının nağmeleri bütün evi doldurmuştu. Radyo çalan ev, melodi olan ev mutlu evdi, yaşayan evdi sanki. Yemek pişmiş, onun da kokusu yayılmıştı. O koku, biz bir aradayız, şenleneceğiz paylaşarak demeye geliyordu. Sıradan şeyler bile birlikte ne anlamlar kazanıyor, o yüzden belki insan mutlu olduklarından hiç ayrılmak istemiyor. O yüzden belki insanın yuvası canevi oluyor.

Git yolun gülle dolsun güller dikensiz
Beni böyle bırak git git gidebilirsen...

Yaşlı kadının gözleri doldu, sonrada boşaldı tüm soru işaretleri, korkuları.. Beni bırakıp, gider misin diye sordu bir ömürlük eşine. Artık hastayım biliyorsun, hiç bir faydam yok sana. Yemek de yapamıyorum doğru dürüst, namaz surelerini bile karıştırıyorum artık. Gözyaşları hıçkırık oldu, koca kadın çocuk gibi ağladı. Zaten sevmek de buydu, sevdiğinin yanında çocuk gibi ağlayabilmek, duygularına hiç sınır koymamak... 

Eşi, koca çınar... Ama bir o kadar da yufka yürekli, belki tüm erkeklerin sadece sevdiklerine gösterdikleri gibi. Gitti sarıldı hanımına, o da başladı ağlamaya, "Ben seni bırakır mıyım hiç. Ben yaşadıkça, arkandayım. Sen benim her şeyimsin." Hastalık unutuldu, acabalar uçtu. Sevgi sükunetmiş...Bildiler...
Vefalı bir adamdı, adam gibi adamdı. Sadece karısına karşı değil, dünyaya duruşu aynıydı. Öz, söz bir... Eyvallah yok kimseye, gitti mi yerine yenisi gelmeyecek olanlardan biri.

Birbirini biraz geç bulmuş bir çiftti, sanki beklemişler ve sonunda kavuşmuşlardı. Zor elde edilen daha kıymetli olur ya, onlar da hep kıymet bilmişler ve hiç yanıltmamışlar birbirlerini. Geç olmuş ama tam olmuş , biricik çocukları da can katmıştı sevgilerine. Ama hiçbir zaman sütliman olmadı yuvaları, bulutlar dolandı durdu. Savaştıkça güçlendi bağları, kimilerini daha hırslandırdı bu ama onları hep yakınlaştırdı. İnsanların çekiştirmesi bitince, hastalıklar başladı. Kesilen, yontulan değerli taşlar gibi dışarıdan dert görünen her şey onların sevgisini şekillere soktu, kıymetlendirdi.

Radyoda çalan şarkı için bizim şarkımız dediler, bırakıp gitmemek, her koşulda sevmek üzerine söylenmiş sözler tam onları anlatıyordu. Daha zor günler de geldi, hastalık arttı, yenileri eklendi. Yorucu ama ümitsiz tedavi süreçleri başladı. Sevdiğine anne-baba olmak, onu bir çocuk acizliğinde görmenin sızısını yaşadı yürekleri. Her zor anı, mutlu bir anı karesi sildi götürdü. Sevgi , bitmeyen tükenmeyen ümit demekmiş, o yaşta anladılar. Daha öğrenecek çok şeyimiz var diye daha çok sarıldılar. Eskimeyen, yaşlanmayan tek gerçeğin sevgi olduğunu her halleriyle anlattılar herkese.

O gün, kısa zaman sonra geldi. Ayrılık vakti, helalleşme vakti, sonra görüşürüz deme vakti... Gerçek sahibine ulaştı, yine buluşacağız inancı teselliydi ama karısını, sevdiğini yitiren yürek biraz divane oldu. Evlere sığamadı, kah ağladı kah acısını kendine bile anlatamadı. Biricik yadigarı ile kaldılar. Ama yorgun yürek iki yıl geçmeden ağır hastalandı, sabır ve sevgiyi gösterme sırası çocuğa geçti bu defa. İki yıl sürdü zorlu hastalık zamanları , eşini çocuk gibi bakana, şimdi çocuğu çocuk gibi bakıyordu. Anne- babasının sevgisini görerek büyüyen çocuk, onların birbirine bağlılıklarını, sonrasında babasıyla da sevginin hep emek olduğunu görerek olgunlaştı. Sonra ne mi oldu? Ayrılık vakti, divane yüreğin iyileşme yılları... Ne oluyor biliyor musunuz? Gidiyorlar, tatlı ya da buruk anılar kalıyor, yaşadığımız her yerde her zaman onların boş sandalyeleri kalıyor. Onlara dair ne varsa hep aynı kalıyor...

Bir kapanmaz yarayla böyle çaresiz
Belki yine yaşarım sevgisiz sensiz...


You Might Also Like

0 yorum

Popular Posts

Like us on Facebook